Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi, COVID-19 salgını bütün ağırlığı ile devam ederken, hukuksuz, kışkırtıcı, demokratik kurumların sesini kısmayı hedefleyen ve doğal olarak toplumsal tepkilere yol açabilecek “yasa tasarılarının” gündeme taşınmasından vazgeçilmesini istedi. TBMM’yi, Cumhurbaşkanlığı’nı, Hükümeti ve İçişleri Bakanlığı’nı salgın gerçeğine uygun davranmaya, ciddiyete ve sorumluluğa davet eden TTB Merkez Konseyi, “COVID-19 salgınına karşı alınacak önlemlerin ve yurttaşların lehine atılacak adımların gündeme almasını bekliyoruz” açıklamasını yaptı.
TTB Merkez Konseyi, 23 Haziran 2020 tarihinde TTB’de bir basın toplantısı düzenledi. Basın toplantısına TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman TTB Merkez Konseyi üyesi Dr. Selma Güngör katıldılar.
TTB Merkez Konseyi’nin açıklaması şöyle:
Türk Tabipleri Birliği Uyarıyor:
COVID-19 salgını bütün ağırlığı ile devam ediyor. Dünya genelinde toplam vaka sayısı 9 milyonu aşmış, ülkemizde son 24 saatte 1.212 yurttaşımızda PCR testi pozitif çıkmış, yoğun bakım ünitelerinde yatan hasta sayımız 846’ya ulaşmış durumda.
TBMM’yi, Cumhurbaşkanlığı’nı, Hükümeti ve İçişleri Bakanlığı’nı salgın gerçeğine uygun davranmaya, ciddiyete ve sorumluluğa davet ediyoruz!
Toplumsal dayanışmanın öne çıkması gereken salgın günlerinde hukuksuz- kışkırtıcı, demokratik kurumların sesini kısmayı hedefleyen ve doğal olarak toplumsal tepkilere yol açabilecek “yasa tasarılarının” gündeme taşınmasından vazgeçilmelidir.
Salgın sürecini yönetmekten sorumlu Sağlık Bakanı ve Bakanlığın Bilim Kurulu da bu gelişmelere dair tutumunu ve önerilerini açıklamalıdır.
COVID-19 salgını, tedavi ihtiyacı duyan hastaların bir sağlık problemi olmaktan çok daha öte toplumsal bir sorundur. Bu nedenle bilimsel, bütünlüklü, kapsayıcı bir programla ve güven veren bir ciddiyetle yürütülmek zorundadır. Tanı ve tedavi kısmını gecesini gündüzüne katan hekimler ve sağlık çalışanları olarak zaten yerine getiriyoruz. Ancak TBMM’de, bürokraside atılan her adımın; sokakta, medyada söylenen her sözün Pandemi üzerinde etkisi olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
Cumhurbaşkanlığınca yapılacak her açıklama, yayınlanacak her kararname, Hükümetin her tasarısı, yani yasamanın ve yürütmenin her tutumu COVID-19 salgınıyla mücadeleyi kuvvetlendirmeyi ve toplumun bütün kesimlerinin bu mücadeleye katılımını teşvik etmeyi içermek zorundadır.
Salgın koşullarında ülkeyi yönetenler başta fizik mesafenin korunması olmak üzere yurttaşların tedbirlere uymasını sağlamakla yükümlüdür. Bu nedenle toplumun tepkisini çekebilecek içerikte yasa tasarılarıyla fizik mesafeyi ortadan kaldıracak ortamlara zemin hazırlanması kabul edilemez.
Demokratik tepkilerini göstermeye çalışan Baro başkanlarına yönelen engelleme ve polis müdahalesi iki yönüyle de gayri meşrudur. Birincisi avukatların demokratik haklarına açık bir saldırıdır. İkinci olarak da fiziksel mesafelerine girilmesi sadece kendilerinin değil daha geniş çevrelerin sağlığına yönelik risk oluşturan, bu anlamıyla sorumsuz bir tutumdur. Bu tablo bir yandan yürüyüşteki Baro başkanlarının, desteğe gelen avukatların, polislerin, basın mensuplarının ve onların sosyal/ailesel/mesleki çevrelerinin COVID-19’a yakalanmaları ihtimalini arttırmakta, diğer yandan toplumda COVID-19 salgınına dair tehlike algısının zayıflamasına yol açmaktadır.
COVID-19 salgınının bütün dünya ile birlikte ülkemizde de etkisini sürdürdüğü ve nereye evrileceğinin tam olarak bilinemediği bir dönemde; avukatlar başta olmak üzere hekimleri ve beraberinde birçok meslek mensubunu isyan ettirecek yasa tasarılarını gündeme getirmenin demokrasilerde yeri olmadığı gibi halk sağlığı açısından da insan yaşamına kasteden tutumlar olduğu görülmelidir.
Benzer biçimde işçilerin tarihsel kazanımı olan kıdem tazminatını gasp etmeye dönük girişimlere toplumun ve işçilerin gösterebilecekleri karşılık öngörülebilmelidir. On binlerce işçinin, haklarını korumaya kararlı sendikaları ve demokratik kurumlar ile birlikte işyerlerinde, meydanlarda, yollarda ve sokaklarda protesto gösterileri, yürüyüşler ve basın açıklamaları yapmak isteyecekleri açıktır. Bu tepkisellikler ve onlara yönelebilecek müdahaleler, zaten kontrol altına almakta zorlanılan salgınla mücadelede yeni zayıflıklar yaratabilecektir.
Salgın koşullarında işçilerin kıdemine, Barolara, Türk Tabipleri Birliği’ne ve diğer meslek birliklerine müdahale girişimlerinde bulunması Hükümetin kendi “olağan yönetim biçimi” olan “keyfiliğe dayalı hukuksuz girişimlere ve muhalif her sesi susturma çabalarına” kalındığı yerden devam edildiği görüşünü toplumda oluşturmakta ve “normalleşme” algısını kuvvetlendirmektedir.
Salgına dair sürekli olumlu sayıları ve oranları paylaşmanın yaratacağı yalancı pozitif algıyı önemsemeyen, üretime ara verdirilmeyen fabrika ve atölyelerin yanına AVM’leri ve eğlence yerlerini katan; maçların başlatılmasından asker uğurlamalarına, düğünlerden milyonlarca öğrencinin katılacağı sınavlara kadar her yerde “açılmayı” göze alan hükümetin COVID-19 salgın süreci karşısındaki tutumundan endişe duyuyoruz.
Yukarıda bahsi geçen yasal düzenlemelerin kuşkusuz sadece salgın döneminde değil hiçbir dönemde gündeme getirilmemesi gerektiği açıktır. Asgari demokrasi birikimi olan hiçbir ülkede hükümetin hoşuna gitmediği için Baroların yasalarını değiştirmek, salgınla mücadelede en ön safta olan hekimlerin Tabip Odalarına müdahale etmek akıldan bile geçirilmez.
Yine, hükümetin “çarklar dönecek” ısrarıyla COVID-19 salgını boyunca evde kalamayan, işbaşı yapmak zorunda bırakılan ya da zorunlu ücretsiz izne çıkarılıp gelirini kaybeden milyonlarca işçinin “kıdem tazminatını” gasp edecek yasa tasarısını bu süreçte gündeme taşımak sadece politik olarak emek ve işçi karşıtı bir tutum olarak değerlendirilemez. Bu tutumların ölümcül bir salgın olan COVID-19 pandemisinde sürdürülmesi vicdan muhasebesinde de eksiklik olduğunu düşündürmektedir.
Meslek Birliklerinin, Baroların, Tabip Odalarının, sendikaların, avukatların, hekimlerin, mühendislerin, mimarların ve işçilerin salgın koşullarında kitlesel tepkiler gösteremeyeceğini düşünerek, bir anlamda salgını fırsata çeviren bu politikalarda ısrar etmenin salgın yönetiminde yeri yoktur.
Türk Tabipleri Birliği olarak; COVID-19 salgınının bütün ağırlığı ile devam ettiği, dünyada vaka sayısının 9 milyonu aştığı, ülkemizde günde 1.212 yeni vakanın saptandığı, yoğun bakım ünitelerinde 846 hastamızın olduğu bu günlerde emek karşıtı ve demokrasi dışı tutumlardan ve yasal düzenleme girişimlerinden tümüyle vazgeçilmesini, hükümetin ve TBMM’nin tek gündem olarak COVID-19 salgınına karşı alınacak önlemleri ve yurttaşların lehine atılacak adımları gündemine almasını bekliyoruz.
Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi