Yeni bir 14 Mart Tıp Haftasını kutlamaya hazırlanırken “sağlıkta şiddet” gündemimizin ana konusunu oluşturmaya devam etmektedir.
Ülkemizde sağlık kuruluşlarında her gün ortalama olarak 23 şiddet olgusu kayıtlara geçmektedir. Bunların üçte biri fiziksel saldırılardan oluşmaktadır. Özellikle sözel şiddet olgularının büyük çoğunluğunun kayıtlara geçmediği bilinmektedir.
Yalnızca kayıtlara geçen verilere göre yılda on bine yakın şiddet olgusunun yaşandığı Türkiye sağlık ortamı nitelikli sağlık hizmeti sunulmasından giderek uzaklaşmakta, Hükümet ise şiddeti azaltmaya yönelik adımları atmakta yetersiz kalmaktadır.
Sağlık hizmetlerinde artık önemli bir mesleki risk etmeni haline gelen şiddetin son yıllarda giderek artmasının en önemli nedeni “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adıyla gündeme getirilen insanı değil, kar etmeyi odağına alan sağlık politikalarıdır.
Sağlıkta Dönüşüm Programı ile bir yandan hastalarımız prim, katkı payı vb. nedenler yüzünden sağlık hizmetine erişim ile ilgili sorunlar yaşayıp; sürekli olarak büyük bir salgın hastalık yaşanırcasına acil servislere akın ederken; diğer yandan da hekimler ve sağlık çalışanları kısa sürede çok fazla hastaya hizmet sunmak zorunda kalmaları nedeniyle nitelikli sağlık hizmeti sunumundan uzaklaştırılmaktadır.
Hasta ve hekimi karşı karşıya getirerek çatışma yaratan kar odaklı sağlık sisteminin kendisidir; sağlık çalışanları ve hekimler değil!
Hal böyleyken; iktidar sahiplerinin sağlık çalışanlarını özellikle de hekimleri küçük düşürücü söylemleri, şiddet konusunda kurulmuş Meclis Araştırma Komisyonu raporuna ve kararlarına rağmen olumlu bir adım atılmaması şiddet konusunda hekimlerin endişelerini gün geçtikçe arttırmaktadır.
Kaymakam tarafından hastalanan eşi için evine çağrılan ama acili terk etmek istemediği için gitmeyen aile hekiminin sözleşmesinin sonlandırılması, Gezi Parkı olayları sırasında Hipokrat yemini gereği yaralılara sağlık hizmeti sunan hekimlerin yargılanması, aynı olaylar nedeniyle sürgün edilen sağlık çalışanının hakkını arayan tabip odası yöneticilerinin cezalandırılması gibi tutumlar sağlık alanında şiddetin yalnızca hasta/hekim ilişkisi ile sınırlı olmadığını da göstermektedir.
Ülkemizde sadece sağlık alanı değil, tüm alanlarda artan şiddeti önlemenin yolu cezalandırma değil, şiddeti ortaya çıkaran sebepleri kökleriyle birlikte ortadan kaldırmaktır. Bu nedenle nitelikli sağlık hizmeti sunumu için derhal Sağlıkta Dönüşüm Programından vaz geçilmeli; hekimlerin can, iş ve gelir güvenceleri sağlanmalı, herkese eşit-ücretsiz sağlık hizmeti sunulması için kamucu bir sağlık sistemi ivedi olarak kurulmalıdır.