Site icon Bursa Tabip Odası

İşçi katliamlarına “Hayır!” 14 yılda 20 bin ölüm!

Meslek ve emek örgütleri, iş cinayetlerine ve işçi katliamlarına “Hayır!” dedi. Zonguldak Kozlu’da 3 Mart 1992 tarihinde yaşanan ve 263 madencinin yaşamını yitirdiği toplu iş cinayetinin yıldönümünde iş sağlığı ve güvenliği bir kez daha gündeme taşındı. Son 14 yılda, iş cinayetlerinde hayatını kaybeden emekçilerin sayısı 20 bine ulaşırken, rakamlar “kaza değil katliam” dedirtti.

İş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı gün geçtikçe artarken, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Türk Tabipleri Birliği, Kamu Emekçileri Sendikaları  Konfederasyonu, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu ve Tüm Taşıma İşçileri Sendikası’nın Bursa bileşenleri, Türkiye’de, iş sağlığı ve güvenliğini bir kez daha gündeme taşıdı. 3 Mart 1992’de Zonguldak Kozlu’da yaşanan ve 263 madencinin yaşamını yitirdiği toplu iş cinayetinin yıldönümünde Bursa Akademik Odalar Birliği Yerleşkesi’nde düzenlenen “İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü"nde, ülkenin kanayan yarası haline gelen iş cinayetlerine bir kez daha vurgu yapıldı. Son 14 yılda iş cinayetlerinde hayatını kaybeden emekçilerin sayısı 20 bine ulaşırken, Bursa Tabip Odası Başkanı Güzide Elitez, yalnızca 2016 yılında bin 970 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Bu rakamın yalnızca 81’inin Bursa’dan olduğunu vurgulayan Elitez, “Sigortalı, sigortasız tüm işçilerin/çalışanların ölümlerini; işyeri içinde veya dışında; çalışırken, işyeri ya da kendi imkanlarıyla işe gelip giderken, barınırken, beslenirken yani ‘iş süreçlerinin bütününde’ yaşanan ölümleri iş cinayeti olarak değerlendirmeliyiz. Ölümlerin yüzde 22’si yani, 442 kişi trafik ve servis kazalarından, yüzde 18’i yani 355 kişi ezilme ve göçük, yüzde 16’sı, 323 kişi düşme sonucu gerçekleşti. 2016 yılında 110 kadın ve bin 860 erkek işçi yaşamını yitirdi… Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, ülkede 2016 yılı Ekim ayı itibarıyla 18 yaş altında çalışan çırak, aday çırak ve işletmelerde mesleki eğitim gören öğrenciler hariç 94 bin 124 kişi bulunduğunu açıkladı. Bunların yüzde 3’ü 17 yaş altı, yüzde 18’i 27 yaş altı, yüzde 51’i 50-28 yaş grubunda… 56 çocuk yaşamını yitirirken 14 yaş altında ise bu sayı 18’dir. 2017 Ocak ayına baktığımızda ise 161 kişi yaşamını yitirirken, OHAL döneminde iş kazaları ve cinayetlerinde yüzde 9’luk artış yaşanmıştır. Devletin artık sorumluluğunu üstlenmesi gerekiyor” diye konuştu.

YAŞAM İÇİN HAYIR!

Emek ve meslek örgütleri adına basın açıklamasını okuyan Fikri Düşünceli ise “Ülkemizde iş cinayetlerinin ve iş kazaların sayısı artık tutulamaz hale geldi. Cinayetlerin ve kazaların önlenmesi, meslek hastalıklarını ortaya çıkaran etkenlerin ortadan kaldırılması için gerekli çalışmalar yapılmıyor. Yapılması gereken çalışmalar, maliyet ve işgücü mazeret gösterilerek geçiştiriliyor ve emekçilerin can güvenliği hiçe sayılıyor. İşçi sağlığı ve iş güvenliği açısından gidişat olumsuz yönde ilerliyor. Yasalar ile koruma altına alınacağı söylenen işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda geçtiğimiz her gün ülkemiz daha da geriye gidiyor. Hafızalarımızda henüz tazeliğini koruyan Soma, Ermenek, Torunlar ve en son Şirvan’da yaşanan işçi katliamları 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yürürlükteyken meydana gelmiştir” dedi.  Daha yakın zamanda, Soma’da, Ermenek’te,  Torunlar’ da, Şirvan’da yaşanan iş cinayetlerinde 350 işçinin hayatını kaybettiğini de önemle vurgulayan Düşünceli, “Son 14 yılda,  2017 yılının başına kadar iş cinayetlerinde hayatını kaybeden emekçilerin sayısının 20 bine ulaştığını üzüntüyle görüyoruz. Emek ve meslek örgütleri olarak; iş cinayetlerinde büyük bir artışa neden olan OHAL uygulamasına HAYIR diyoruz! İş cinayetlerinin, meslek hastalıklarının, denetimsizliğin önünü açacak tüm düzenlemelere HAYIR diyoruz! İş cinayetlerinde devletin ve işverenlerin suçunun, uzman olarak görev yapan teknik elemanların sorumlu tutulmasına HAYIR diyoruz! Özel istihdam bürolarına ve zorunlu bireysel emeklilik sigortasına HAYIR diyoruz! Güvencesiz çalışmaya HAYIR diyoruz! İş cinayeti davalarındaki hukuksuzluğa HAYIR diyoruz! İş cinayetlerinin kader, fıtrat olarak nitelendirilmesine HAYIR diyoruz!” dedi.

DÜZENLEMELER YETERSİZ!
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve kanun çerçevesinde bu güne kadar yapılan düzenlemelerin sorunlu olduğuna da vurgu yapan Düşünceli, 4857 Sayılı İş Kanunu’nda yer alan Telafi çalışması, denkleştirme, çağrı üzerine çalışma, kısmi süreli çalışma, asıl işveren-alt işveren ilişkisi başta olmak üzere kuralsız çalışma koşulları olduğu sürece işçi sağlığı ve iş güvenliği alanındaki düzenlemelerin bir anlam ifade etmeyeceğini söyledi. İş cinayetlerinin, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önü alınamazken, emekçilerin sendikal ve grev haklarının OHAL veya milli güvenlik gerekçe gösterilerek tek tek ellerinden alındığını ifade eden Düşünceli, “Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmadıkça işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda yol almak mümkün olmayacaktır. Ülke gündemi ve çalışma yaşamındaki antidemokratik ortam ortadan kaldırılmadan, iş cinayetlerinin önüne geçmek imkansızdır. Emekçiler, uygulamaya konan özel istihdam büroları ile kiralık işçi haline dönüştürülmüş, zorunlu bireysel emeklilik sistemi kesintileri ile de sosyal hakları daha geriye çekilmiştir. Güvencesizliğin neden olduğu esnek çalışma, işsiz kalma korkusu, işçilerin sadece fiziksel sağlığını değil, ruhsal sağlığını da olumsuz etkilemektedir. Tüm bunların yanında en önemli konulardan birisi de kamu kurumları ve 50 kişiden az işçi çalıştırılan, az tehlikeli iş yerlerinde uzman ve hekim çalıştırma zorunluluğunun 1 Temmuz 2017 tarihine ertelenmesidir. İş cinayetlerinin önlenmesi, iş güvenliğinin sağlanması ve meslek hastalıklarının tespit edilebilmesi için bu iki unsurun tüm işyerlerinde görev yapması gerekmektedir” diye konuştu.

DENETLEMEDE BAĞIMSIZLIK ESASI

Bu alandaki sorunların köklü çözümü için önerilerinin basit, uygulanabilir ve hayati olduğunu da ifade eden Düşünceli, “İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanmasının öncelikle devletin ve işverenin görevi olduğu unutulmamalıdır. İşyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında görev verilen mühendis, mimarların işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması konusundaki görevlerinin bir danışmanlık hizmeti olduğu kabullenilmelidir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin düzenlemelerin ve denetimin yalnızca Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yürütülmesi, doğru kararların alınmasının önünde bir engeldir. Bu nedenle düzenleme ve denetleme; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yanında, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, sendikalar, TTB ve TMMOB’den oluşan idari ve mali yönden bağımsız bir enstitü tarafından yerine getirilmelidir. Çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler bu enstitü tarafından yeniden ele alınmalı ve kararlaştırılmalıdır. İşyerlerine verilecek işçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetleri bir kamu hizmeti olarak ele alınmalı, işçi sağlığı ve iş güvenliği ticari kuruluşların kar alanı olmaktan çıkartılmalıdır” ifadelerini kullandı.

Exit mobile version