32. Boğaziçi Kıtalararası Yüzme Yarışması’nda en iyi kişisel derecesini yapan Doç. Dr. Enver Yusuf Sivrioğlu, “Tıbbın genelinde hayatın içinde olabilmek çok önemli bir şey. Çünkü kendinizi yaşamdan izole ettiğiniz ölçüde aslında insani durumlardan da izole olmuş oluyorsunuz” ifadelerini kullandı.
Bursa Tabip Odası üyeleri Doç. Dr. Enver Yusuf Sivrioğlu, Dr. Konçuy Sivrioğlu ve Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Bülent Öztürk, pandemi sürecinde düzenlenen uluslararası ilk etkinlik olma özelliği taşıyan, 32. Kıtalararası Yüzme Yarışması’nda büyük başarı elde ettiler. 34 ülkeden 1765 yüzücünün katıldığı ve 6 bin 500 metrelik yarışta, Doç. Dr. Yusuf sivrioğlu en iyi kişisel derecelerinden birine imza atarken, Dr. Konçuy Sivrioğlu da genel klansmanda 6’ncı sırayı almayı başardı. Uludağ Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi olan Doç. Dr. Enver Yusuf Sivrioğlu, başarısının sırlarını anlattı.
Sayın Sivrioğlu öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Uludağ Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı’nda öğretim üyesiyim. Lisans mezuniyetim de yine Uludağ Üniversitesi’nden. Mezuniyetten sonra 3 yıl kadar pratisyen hekim olarak çalıştım. Bunun ardından uzmanlık öğrencisi olarak tekrar buraya döndüm ve asistan oldum. Şu anda da öğretim üyesi olarak devam ediyorum. Bir yıl kadar Harvard’a bağlı Macqueen Üniversitesi’nden Geropsikiyatri (Yaşlılık psikiyatrisi) eğitimi aldım. Türkiye’ye döndükten sonra ise Kognitif Davranış Terapileri Derneği’nden terapi eğitim aldım. Şimdi o derneğin hem terapi eğiticisiyim, hem terapi süpervizörüyüm, hem de Başkan Yardımcısı’yım. Aynı zamanda burada da Geropsikiyatri Bölümü’nü başlattım. Şu anda da öğretim üyesi olarak meslek yaşamıma devam ediyorum.
Yüzme koşunun önüne geçti
Mesleki anlamda oldukça donanımlısınız. 32. Kıtalararası Yüzme Yarışması’nda da önemli bir başarıya imza attınız. Bize sporla nasıl tanıştığınızı anlatır mısınız?
Ben eskiden beri spor yapıyordum. Yani lise çağlarında daha çok basketbol ve voleybol ile uğraşıyordum. Ama üniversiteye geldikten sonra, temel tıp eğitimi başlayınca onların hepsi bir kenarda kaldı tabi. O dönemde bir hayli de kilo almıştım. Sonra tabii kilo vermeye karar verdim ve sporu da işin içine katarak 20 kilo verdim. Aslında daha çok koşular yapıyordum düzenli olarak. Bir koşu sakatlığından sonra doktorlarım bana yüzmeyi önerdiler. Sonra yüzme, koşunun önüne geçti. SDC Yüzme Spor Kulübü’nde, veteran yüzücülere bizde master denir, Master Yüzücü olarak yüzüyorum. Eşim de aynı kulüpte. Bu kulübün bünyesinde 4 yıldır yüzüyorum.
Nasıl hazırlandınız peki yarışa?
Daha çok havuz antremanları yapıyorduk. Pandemi sürecinde havuz kapanınca, açık suya döndük. Açık su antremanları başladı. Bu yüzme kulübü de ayrıca Bursa merkezli. Mehmet Ali Hacıoğlu ve Duygu Didem Hacıoğlu kulübün kurucuları ve oldukça kalabalık bir kulüp. Yüzücüler arasında Türkiye rekortmenleri de var, pek çok meslek grubundan insan var. Bir de benim gibi sonradan yüzmeye başlayanlar var ve biz çoğunluktayız. Yani oradan böyle bir yüzme hevesi başladı. Sonra yavaş yavaş havuz yarışlarına girmeye başladık eşimle beraber. Ardından açık su yarışları başladı ki benim asıl sevdiğim dal da budur. Önce 1500 metre gibi 3 bin metre gibi kısa yarışlarla başladık. Sonra 5 bine çıktık. Sonra, her ne kadar bu sene yapılamasa da Meis’ten Kaş’a yüzme yarışı vardır. 7 kilometrenin biraz üzerinde bir mesafe… Ona katıldık birlikte. İkimizin de hayali, bir tam açık su maratonunu yüzmekti. Açık su maratonunun uzunluğu 10 kilometre. Onu da geçen sene 29 Ekim’de Bodrum’da yapılan Aquamasters Yarışları çerçevesinde yüzdük. 3 buçuk saat kadar bir süre boyunca kulaç attık. Şimdi de bütün açık su yarışlarına tek tek katılmaya çalışıyoruz. Çanakkale Boğaz Geçişi, İstanbul Boğaz Geçişi gibi…
Kıtalararası Yüzme Yarışı hakkında bilgi verebilir misiniz?
Yarışma Kanlıca’dan başlayıp Kuruçeşme’de sona erdi. 6 buçuk kilometrelik bir parkurda gerçekleştirildi. Önce bütün yüzücüler Kuruçeşme Cemil Topuzlu Parkı’na gidiyorlar. Orada mayolar, boneler ve gözlükleriyle vapurlara biniyorlar. Vapurlar Kanlıca’ya iskeleye yanaşıyorlar. Bir start platformu kuruluyor ve yüzücüler buradan, ayaklarına bağlanan zamanlayıcılar yarışmaya başlıyorlar. Bone, gözlük ve zamanlayıcı dışında herhangi bir başka şey takmak da yasak ayrıca. Bu organizasyonun sahibi Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi. 32 yıldır çok başarıyla, ara vermeden devam ediyorlar. Türkiye’de bu 32 yarışın 32’sine de katılan tek bir kişi var. Nazan Güven ablamız. O da bu sene kendi yaş grubunda birincilik alarak podyuma çıktı. O da bizim kulübün sporcusu, İstanbul’da yaşamasına rağmen.
Bütün klasman birincileri Türkiye’den
İçinden geçtiğimiz pandemi sürecinde gerçekleştirilen yarış nasıldı sizce? Yeterli önlemler alınmış mıydı?
Bu sene COVID-19 nedeniyle pek çok yarışma iptal oldu. Dünya genelinde de Olimpiyat Komiteleri bu sene hiçbir yarış düzenlemediler. Sadece Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin düzenlediği bu yarış var. COVID-19 döneminde yapılan ilk açık su yarışıydı bu. İzin alınabilmesi için de pek çok prosedür var tabi. Öncelikle Dünya Olimpiyat Komitesi buna onay veriyor. O onayı almak için pek çok şartın sağlanması lazım. Ama hakikaten de özenli bir organizasyondu. Bütün sağlık şartlarını yerine getirmeye çalışarak yapılmış bir yarışmaydı. Öte yandan da kolay değil elbette 2 bine yakın kişiyi bir arada tutmak. Bu senenin bütün genel klasman birincilerinin de hep Türkiye’den çıkması da gurur vericidir.
Normalde bu yarış daha erken yapılırdı ama o tarihler pandeminin en yoğun yaşandığı zamanlara denk geldiği için ertelenmek durumunda kalındı. Kimse yapılacağını beklemiyordu aslında. Herkese güzel bir sürpriz oldu bu yarış. Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi kararlılıkla, ‘bütün önlemleri aldık, bu işi yapacağız’ dedi. Yarıştan önce seçmeler yapılır. 800 metrelik bir mesafe yüzülür havuzlarda ve buralarda yapılan derecelere göre bazı sporcular elenir, bazı sporcular yüzmeye hak kazanır. Eğer bir önceki sene Boğaz geçişiniz belli bir derecenin altında olursa bu seçmelere de girmenize gerek kalmaz. Benim geçen seneki derecem de iyi olduğu için seçmeye girmedim. Ama seçmeleri de çok başarıyla yaptılar. Bizim takımdan arkadaşlar seçmeleri görünce bu yarışın sağlıklı bir şekilde yapılacağına kanaat getirdiler. Yarışın yapılmasına da çok sevindik.
Hayatın içinde olabilmek çok önemli
Bir psikiyatrist olarak, sadece yüzme ile sınırlamayayım ama insanın herhangi bir alanda hobi sahibi olması kişinin manevi dünyasını nasıl etkiliyor?
Psikiyatri özelinde ve aslında tıbbın genelinde de hayatın içinde olabilmek çok önemli bir şey. Çünkü kendinizi yaşamdan izole ettiğiniz ölçüde aslında insani durumlardan da kendinizi izole etmiş oluyorsunuz. Bizde, özellikle terapi süreçlerinde üzerinde durulan bir şey vardır; hayatla birlikte akıp gidebilmek; tıkanma noktalarının olmaması; hayat ne getiriyorsa onu kabul etmek… Ama ilerlemeye, yürümeye de devam etmek gerekiyor, engeller olsa bile. Spor aslında size bunu öğreten bir uğraş. Yüzmeden örnek vermem gerekirse, açık su yüzüyorsanız, bir kere hiçbir zaman aynı suda yüzmüyorsunuz, hep değişiyor. Yani o gün hakim olan akıntı ertesi gün tam tersi yöne dönüyor. Rüzgarın yönü değişiyor. Bir gün durgun, bir gün dalgalı bir suyla karşılaşabiliyoruz. Ama hani bir kere yüzmeye başlayınca ve bu şartları kabul edince, bunları endişe konusu yapmamayı öğrenince, suyun içinde olmak müthiş bir zevk haline geliyor. Çünkü artık o su ne getiriyorsa hoş geliyor, sefa geliyor, siz onunla yüzüyorsunuz. O zaman suyu hissediyorsunuz, rüzgarı hissediyorsunuz, suyun içindeki canlıları görüyorsunuz bunlar çok büyük bir zevk. Suyun bu anlamda özel de bir yeri var. Suyun içinde olmak dışarıdaki bütün etkenlerden de uzakta olmak demek çünkü suyun içinde orada bir tek siz varsınız. Kendi kendinize kalmanız için çok uygun bir ortam. Hekim olarak, psikiyatrist olarak, benim kendime ilişkin yeni şeyler öğrenme adına çok önemlidir benim için. Çok anlamlı bir deneyimdi benim için.
Bilinmezlik içeren her dönem stresi artırıyor
Pandemiye gelelim… COVID-19 öncesi ve sonrası olarak düşünecek olursak, insanların genel psikolojik durumunu nasıl değerlendirirsiniz? Hasta sayınızda bir artış veya düşüş oldu mu?
Dünya üzerindeki bütün pandemilerin en çok etkilediği iki grup hastadan biri ruhsal problemi olanlar, ikincisi de engelliler. Çünkü birden bire pandemiyle ilişkili hastalıklar doğal olarak öncelik kazanıyor. Ruh sağlığı problemi yaşayan hastaların hepsi, zaten fiziksel sağlıklarıyla ilişkili ekstra problem çeken ve fiziksel sağlığının bozulma riskinin çok daha fazla olduğu hastalar. Bu kişiler pandemiden, herkesten daha fazla etkilendiler. Ama içinde bulundukları ruhsal rahatsızlıklarının hepsinin alevlendiğini biliyoruz. Çünkü bizim hastalarımızın rahatsızlıklarını kaygı ve stres çok fazla artırıyor. Bilinmezlik içeren her dönem herkeste stresi artırıyor. Onlarda artan stres ruhsal sağlıklarını çok daha şiddetli bir şekilde etki ediyor.
Bu dönem içerisinde hastanelere ulaşmaları da çok daha zor oldu. Hem onlar gelmekten çekindiler, hem de biz burada bu hizmeti eski yoğunlukta sunamaz olduk. Şartlarımız gereği… Dünyanın her yerinde de böyle. O yüzden bir kısmının tedavilerinde karışmalar oldu. Ulaşabildiğimiz bütün hastalara ulaşmaya çalıştık. Telefonla, online yollarla yapabileceğimiz her şeyi yapmaya çalıştık ama bütün hasta grupları gibi onlar da bu durumdan olumsuz etkilendiler. Şimdi yavaş yavaş rutine döndük. Yani hastalarımız bize artık daha rahat gelebiliyorlar. Ama tabi durumları biraz daha ağırlaşmış olarak geliyorlar, düzenlemeye çalışıyoruz. Umarız bu pandemi daha fazla alevlenmez.
Bursa özelinde söyleyebileceğiniz bir şey var mı peki?
Türkiye’deki diğer şehirlerden farklı olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Ama tabii Bursa bir sanayi şehri. Sanayi ticareti ile hayatını kazanan çok fazla insan var. Dolayısıyla her ekonomik zorluk bu insanların da stresini artırıyor bu durum da ruhsal sağlıklarını etkiliyor. Pandemi tabii ki etkili oldu. Herkesin düzeni değişti. İş yerleri kapandı, insanlar işlerini kaybettiler. Bütün bu yenilikler adaptasyon riskini beraberinde getirdi. Bu da elbette stresi artıran bir şey. Bursa belki ekonomiyle de bağlantılı olarak bir miktar sıkıntı çekti ama diğer kentlerden çok bir farkı yok.
Multidisipliner COVID-19 tam zamanında çıktı
Bursa Tabip Odası geçtiğimiz ay, belki de dünyada bir ilk olan Multidisipliner COVID-19 kitabını çıkardı. Sizin de psikiyatri açısından COVID-19’u değerlendirdiğiniz bu eserle ilgili neler söylemek istersiniz?
Öncelikle bu kitabın kazandırılmasında çok büyük emeği olan Dr. Cem Heper’e teşekkür etmek lazım. Bence çok zamanında çıkan ve ihtiyacı dolduran bir kitap oldu. Pek çok meslektaşım kendi alanlarında çok değerli bilgileri yazdılar. Ben de Dr. Ayşegül Güllülü ile COVID’in psikiyatrik yönünü kaleme almaya çalıştım. Çok aslında acil bir ihtiyacı karşılayacak bilgilerle dolu olduğunu düşünüyorum. Umarım herkes faydalanır, herkese faydası dokunur. eni de dahil ettiği için hem Bursa Tabip Odası’na, hem Dr. Cem Heper’e teşekkür ediyorum.
Son olarak eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?
Ne yaparsanız yapın ama spor mutlaka yapın. Sağlık sektörü içerisinde yer alan herkesin birileri adına özveride bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla biz başkaları için çok şey yapmaya çalışan bir çalışan grubuyuz. Bu kadar şeyin içinde insanın kendisi için de bir şeyler yapması gerekiyor. Spor bunların en önemlilerinden. Çünkü sporu başkası için değil kendiniz için yaparsınız. Hem fiziksel hem de ruhsal sağlık için çok önemli.
TEV için de bağış toplandı
Bir de bu yarışma sürecinde Türk Eğitim Vakfı’na da yardımda bulunduk. Adım Adım Platformu aracılığıyla, Kıtalararası Yüzme Yarışması’na katılanlar eğitime de katkı sağladılar. Bu yarışma boyunca toplam 1039 bağışçı 153 bin liranın üzerinde yardımda bulundu. Yani yüzme sporu hem kişisel olarak gelişmemizi hem de TEV’e bağışta bulunarak eğitim ihtiyacı bulunan insanlara ulaşmamızı sağlamış oldu.