Site icon Bursa Tabip Odası

Gereği İçin: 1. Hafta

bursa tabip odası logo

Türk Tabipleri Birliği ve Ankara Tabip Odası, bir hafta önce bugün Gaziantep’de görevi başında öldürülen Dr. Ersin Arslan’ın ardından, sağlık alanında şiddet olaylarının "dünü, bugünü ve yarını"nı konu alan bir basın toplantısı düzenledi. 24 Nisan 2012 tarihinde TTB’de gerçekleştirilen basın toplantısına, TTB Merkez Konseyi Başkanı Dr. Eriş Bilaloğlu, TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Feride Aksu Tanık, TTB Merkez Konseyi üyeleri Prof. Dr. Gülriz Erişgen, Doç. Dr. Özlem Azap, Dr. Arzu Erbilici ve Ankara Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Özden Şener katıldılar.
Sağlık alanında artan şiddet olaylarıyla ilgili olarak bugüne kadar başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere yetkililerin kerelerce uyarıldığına dikkat çekilen basın toplantısında, ne yazık ki bugüne kadar sorunun ciddiye alınmadığı vurgulandı. Konuyu gündemde tutmak amacıyla yapılacaklar şöyle sıralandı:
– Dr. Ersin Arslan’ın bıçaklandığı Salı günleri saat 12.45’te sağlık kuruluşlarında (ve/veya sağlık müdürlükleri önünde) tabip odalarımızın düzenleyiciliğinde anma (topluca oturma vb) etkinlikleri yapılacak.
– TCY’ye eklenecek madde önerisi ile ilgili bir adım atılmaması durumunda, öneri 30 Nisan 2012 tarihinden itibaren hekimler arasında imzaya açılacak.
– İllerde sağlıkçılar/sağlık hakkı meclislerinde konunun değerlendirilerek, sağlık alanı dışından kurumların destek açıklamaları yapmaları istenecek.
– Süreç savsaklandığı takdirde miting, iş bırakma başta olmak üzere en yaygın ve etkili tepkinin gündeme getirilmesi sağlanacak.
24.04.2012
 
BASIN AÇIKLAMASI
GEREĞİ İÇİN: 1. HAFTA
Bir hafta önce bugün bu saatlerde meslektaşımız Dr. Ersin ARSLAN muhtemelen bir hastasının ameliyatından çıkmak üzereydi. Ameliyattan çıktıktan bir süre sonra başına gelecekleri ne o ne de ona saldırı olduktan sonra büyük bir isyan duygusuyla tepki gösteren bizler biliyorduk. Ersin ARSLAN 30 yaşında hayatının,  meslek yaşamının başlarında hiç birimizin ve hiç kimsenin de hak etmeyeceği biçimde aramızdan ayrıldı.
Hem onu tanıyan ve yakından tanıdıkları için dindirilemez bir acıya boğulan eşi, ailesi, yakın arkadaşları hem de bizler gibi doğrudan tanımayan ama bütünüyle içimizde hisseden ve bilenler O’nun onurlu yaşamının tanıklarıyız.
Şimdi bizlerin ve her düzeyden politik, idari vb. yetkilinin üzerinden atlamaması gereken bir sorun bütün cesameti, vahameti ve berraklığıyla var:
Hekime/sağlıkçılara yönelik şiddet.
Ya hep birlikte kaybettiğimiz meslektaşımızın acısını taşıyarak -bir başka cinayete kadar- süreci küllendireceğiz ya da hiç istenmeyen bu olayın benzerlerinin yaşanmaması için gerekenleri yapacağız.
Türk Tabipleri Birliği ve Türkiye’de bütün hekimlere/sağlıkçılara düşen gereğini yapmaktır. Bunun için öncelikle sorunun “dünü”ne ilişkin birkaç saptamayı paylaşmakta yarar vardır.
Dün:
1. a)  TTB başta olmak üzere hekimler/sağlıkçılar, yıllardır sağlık alanında şiddetin (her anlamda ve her düzeyde) arttığını, yanı sıra biçim değiştirdiğini gözlemlemekte ve bunu dile getirmekte, raporlar, çalışmalar, toplantı, paneller vb. konuyu gündem yapmaktadırlar.
b)  Konuyla ilgili acil telefon/internet başvuru hatları oluşturmaktan, hukuki desteğe, afişlere, el broşürlerine, Bakanlığa, Başhekimliklere yazılara kadar girişimlerde bulunulmuş, TTB bünyesinde merkezi bir birim olarak Çalışma Grubu (Şiddete Sıfır Tolerans) oluşturulmuştur.
c)  TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı’na bizzat TCK’ye eklenmek üzere yasa maddesi önerisi verilmiştir.
d)  Uluslararası toplantılarda poster vb. sunular yapılmıştır.
2. Bakanlıkça çıkarılan SAĞLIK KURUM VE KURULUŞLARINDA HASTA VE ÇALIŞAN GÜVENLİĞİNİN SAĞLANMASI VE KORUNMASINA İLİŞKİN USUL VE ESASLAR HAKKINDA TEBLİĞ’in ilgili maddelerinin yaşama geçmesi için önerilerde bulunmamıza rağmen ilerleme kaydedilememiş, kağıt üzerinde kalmıştır.*
3. Ne yazık ki bugüne kadar yetkililerce, konunun doğrudan muhatabı olan Sağlık Bakanlığı’nca sorun ciddiye alınmamış, "olağan", her toplumda ve özellikle Türkiye’de görülebilecek olaylar olarak değerlendirilmiştir. Öyle ki bir ay kadar önce 14 Mart tarihinde konuyla ilgili bütün hekim miletvekillerine mektup ileterek girişimde bulunmalarını istediğimiz Meclis araştırması talebimiz üç parti milletvekillerince benimsenir ve desteklenirken, iktidar partisince ve dolayısıyla milletvekillerince red edilmiştir.
4. Yine dün çok sayıda hekime/sağlıkçıya yönelik yaşanan şiddet olayları kamuoyuna yansımasına ve bildirilmesine rağmen Bakanlıkça beklenen tutum geliştirilmemiştir. Bugün sayın Bakan tarafından dile getirilen "kim ki hekime/sağlıkçıya bir fiske vurursa karşısında beni bulur"** duyarlılığı bir yıl önce Diyarbakır Kocaköy’de Kaymakam tarafından saldırıya uğrayan kadın meslektaşımız için gösterilmemiş, TTB Başkanı’nın Sağlık Bakanı’na duruşmayı beraber izleme çağrısı karşılık bulmamış ve Kaymakam görevinde kalmıştır. Benzer biçimde yaklaşık altı ay önce Manisa Gördes ilçesinin başhekimi iktidar partisinin milletvekilini kapıda karşılamadığı için hakarete maruz kalmış ve milletvekili "kafasını koparacağım" demiş, (fiilen yapmasa da) başhekim görevinden alınmıştır.
5. Geldiğimiz aşamada hem de böylesi bir olay yaşadıktan sonra BDP’li bir milletvekili Van’da acilde çalışan bir meslektaşımızı tokatlamıştır. Kim hangi gerekçeyi dile getirirse getirsin ulaşılan bu “seviye” hızla adım atmak için geç bile kalındığına işarettir. BDP tarafından inceleme başlatıldığı söylenmiş olup tarafımızdan gerek partisinin gerekse de meclisin yapacakları yakından izlenmektedir.
Bugün:
1.       Yukarıda anılan son örnek/ancak bu kabul edilemez durum sayın Sağlık Bakanı’nın beklenen bir tutum izlemesini sağlayabilmiş (her ne kadar Kaymakam görevde olsa da, “kafa kopartan milletvekili” ile ilgili bilgimiz olan bir süreç işletilmemiş olsa da) Bakan duygularımıza hitap edecek bir biçimde görünür, etkili talepler seslendirmiştir. Hekimler açısından Bakan’ın tutumunun samimiyeti -önceki örnekler ışığında- bir kuşkuyu da taşımaktadır.
2.      Meclis’e iktidar partisi milletvekillerince bugün (24.04.2012) Meclis Araştırması teklifinin getirileceğinin açıklanması bütünüyle bir olumluluk olup ne yazık ki meslektaşımızın bıçaklanarak öldürülmesi ve Türkiye ölçeğinde on binlerce hekim/sağlık çalışanının sokaklara dökülmesiyle sağlanabilmiştir. Meslektaşlarımızı bu buruk “başarıyı” sağlayan bir birliktelik gösterdikleri için kutluyoruz.
3.      Geçen hafta meslektaşımızın öldürülmesinden sonra yetkililer ve özellikle Sağlık Bakanlığı’nca bu konuda yapılacaklara dair birden fazla "iş" dile getirilmektedir: Telefon hattı kurulması, X-Ray cihazları, kameralar, güvenlik önlemlerinin arttırılması vb…
Her biri ayrı ayrı değerlendirilmeye muhtaç bu öneriler için adım atmadan önce konunun muhataplarıyla yani hekim ve sağlık çalışanı örgütleriyle değerlendirmekte yarar vardır. Bu anlamda pazar günü 70 uzmanlık derneği ile birlikte TTB’nin yaptığı kamuoyu duyurusu yürünecek zemini tarifleme açısından dikkate alınmalıdır. TTB’nin sayın Sağlık Bakanı’yla yaptığı 20 Nisan tarihli görüşmede bu durum öneri olarak dile getirilmiştir.
Bilinmektedir ki Sağlık Bakanlığı’nca kurulacak bir telefon hattının bugünkü koşullarda en azından hekimler arasında herhangi bir ciddiyeti ve karşılığı yoktur. Çünkü böyle bir hat olmaksızın zaten bütün sağlık kurumlarının yöneticileri kurumlarındaki her türlü şiddet bildiriminin doğrudan muhatabıdırlar. Ne yazık ki bugüne kadar hekimlere ve sağlık çalışanlarına hürmet eden bir yönetici tutumu yaygın olarak hakim kılınamamıştır. Kuşkusuz bunun gerekçeleri öncelikle yukarıdan aşağıya aranmak durumundadır.
4.      Geçen bir hafta boyunca yapılanları da eklemekte yarar vardır: Olayın duyulmasıyla birlikte Salı günü saat 15.30 da TTB tarafından bütün odalara/hekimlere çağrıda bulunulmuş ve çarşambadan başlayarak yaygın tepki gösterilmiştir. Çarşamba günü Gaziantep’te cenazeye katılınmış, kamuoyunda konunun işlenmesi için odalarımızca çaba gösterilmiş, Perşembe günü Sağlık Bakanı ile görüşülerek taleplerimiz iletilmiş, Dr. Ersin ARSLAN anısına/adına web sayfası açılmış, Pazar günü uzmanlık dernekleriyle birlikte 3 ayrı ulusal gazeteye ilan verilmiş (İlgili haber için…), yine Pazar günü oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçına sporcuların “Sporda ve sağlıkta şiddete son-Türk Tabipleri Birliği”  pankartıyla çıkmaları sağlanmıştır (TTB sayfasında ilgili haber için…).  İstanbul’daki etkinliklere Dünya Tabipleri Birliği Başkanı’da katılmış, konuşma yapmış ve bu durum DTB web sayfasında yer almıştır (TTB sayfasında ilgili haber için…).
5.      Bütün bu süreç boyunca başta acımıza hürmet eden/etkinliklerde yanımızda yer alan hasta ve yakınları ile İstanbul’da bizlerle olan Dünya Tabipleri Birliği Başkanı’na, Galatasaray-Fenerbahçe spor kulüplerine/sporculara ve bizi anlayarak gündeme taşıyan yazılı/görsel basın mensuplarına/köşe yazarlarına teşekkür ederiz.
Yarın/bundan sonrasına dair:
1.    Meslektaşımızın eşinin geleceğini de gözeten bir kampanya, Dr. Ersin Arslan’ın adının çalıştığı hastaneye verilmesi gibi öneriler başta olmak üzere hepsi bir kurulca toplanmakta olup gerekli girişimler yapılacaktır.
2.    Uzun bir süredir TTB ve sağlık örgütlerinin dört talebi vardır: iş güvencesi, gelir güvencesi, can güvencesi ve mesleki bağımsızlık.
3.    Bu dört talep aslında bir arada mesleğe dair bir gelecek güvencesi talebidir. Bu dört talep birbiriyle çok yakından alakalı olup bir diğerini düzenleyen ve ortamın düzelmesine katkı sunacak talepler bütünüdür. Kuşkusuz bunlar içerisinde can güvencesi son örnekte yaşandığı gibi kelimenin gerçek anlamıyla can alıcı olabilmesi, hekimleri/sağlık çalışanlarını mesleği uygulamaktan soğutması, bir ölçüde defansif tıp uygulamasına gerekçe oluşturması, mesleğin yüksek değerlere bağlılıkla yapılmasını zedeleyen endişe ve kaygı doğurması özellikleriyle öne çıkmaktadır. (Ancak bilinmelidir ki çok düşük emeklilik maaşları gibi yıllardır fiilen hiçbir adım atılmayan, gelecek güvencesinin olmadığı, sağlığın taşeron çalışmanın en yaygın olduğu alan haline gelmesi, sağlık kuruluşlarındaki güvenlik elemanlarının kurum çalışanlarına -doğası gereği- aidiyet duymayan taşeron çalışma biçimleri/ısrarla kadroya geçirilmemeleri birbiri ile ilişkili yapısal sorunlardır).
4.    Geleceğe dair/önümüzdeki günlerde atılacak adımlar içerisinde unutulmaması gereken en kritik nokta sağlık çalışanlarının hastalar ve yakınlarıyla bir sorunlarının olmadığıdır. Kuşkusuz saldıranlar hasta ve hasta yakınlarıdır. Sıklıkla sosyoekonomik durumları, eğitimleri ve sosyal güvenceleri açısından sorun yaşayanlardır. Kolaylıkla anlaşılabileceği gibi aslında temel sorunları, içinde bulundukları yoksulluk ve her anlamda yoksunluktur. Tepkileri bu koşullardan kaynaklanmakta ve sistemin yarattığı çaresizlikleri hekimlere/sağlık çalışanlarına yönelik öfke ve saldırganlık olarak ortaya çıkmaktadır. Ne yazık ki kullandıkları dil ise iktidarın en yetkililerinin kullandıkları, daha açık söylemek gerekirse onlardan duydukları ve “öğrendikleri” dildir. Bu nedenle iktidarın/yetkililerin kendilerini gözden geçirmeleri olmazsa olmazdır.
5.    TTB olarak Sağlık Bakanı’na iletilen taleplerle ilgili (İlgili haber için…) hızla adım atılacağını umuyoruz. Bu sürecin bütün hekimlerle birlikte yakın takipçisi olacağız.
Bu sürede hep birlikte konuyu gündemde tutmak üzere;
-meslektaşımızın bıçaklandığı Salı günleri saat 12.45’te sağlık kuruluşlarında (ve/veya sağlık müdürlükleri önünde) tabip odalarımızın düzenleyiciliğinde anma (topluca oturma vb) etkinlikleri yapılması,
-yasa maddesi önerimizle ilgili bir adım atılmazsa dikkate alınması için önümüzdeki pazartesinden (30 Nisan 2012) başlayarak hekimler arasında imzaya açılması,
-illerde sağlıkçılar/sağlık hakkı meclislerinde konunun değerlendirilerek sağlıkçı dışı kurumların açıklamalar yapmalarının istenmesi,
-süreç savsaklandığı takdirde miting, iş bırakma başta olmak üzere en yaygın ve etkili tepkinin gündeme getirilmesi planlanmaktadır.
TTB gerek tabip odaları, gerek uzmanlık dernekleri ve gerekse de bugüne kadar sağlık alanında birlikte olmaya özen gösterdiği sağlık çalışanı örgütleri (birlik, sendika, dernek vb.) ile ortak toplantılar yaparak sürecin bütünlüklü ve sonuç alıcı yürütülmesi için çaba harcayacaktır.
 
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ                                                     ANKARA TABİP ODASI
 
* Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddetin Önlenmesi İle İlgili Türk Tabipleri Birliği ‎Önerileri
**  Medimagazin – 27 Ocak 2011 – Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile söyleşi: “Yani bir sağlık çalışanına bir şiddet uygulanmışsa, bir kabalık yapılmışsa biz Bakanlık olarak doğrudan müdahil olup hukuken takip edebilir miyiz? Maalesef kamu yönetiminde böyle bir usul yok. Bir kişiye, o kişi devlet memuru da olsa, hatta sağlık çalışanı da olsa bir kişiye vatandaş tarafından  bir kabalık yapılmışsa, suç teşkil eden bir şey olmuşsa, bu suç teşkil eden şey için kamu yönetiminin doğrudan müdahil olma hakkı yok. Sadece sağlıkta değil hiçbir alanda yok. Bu hakkın kişisel olarak aranması gerekiyor. Mahkemeye verecektir ve onu takip edecektir ki arkadaşlarımız da bunu yapıyorlar. Keşke böyle bir imkân olsaydı da biz Bakanlık olarak doğrudan müdahil olsaydık.”

Exit mobile version