TTB Bizim, Söz Bizim
Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve tabip odaları olarak etik-bilimsel temellerle savunduğumuz hekimlik değerleri; halk sağlığını önceleyen çalışmalarımız, iktidarlarla ters düşebilmiştir. Böylesi durumlarda TTB, onların hedefinde olmuş, olmaya da devam etmektedir. COVID-19 salgınında olduğu gibi bilimsel bilgiyi her daim, şeffaf bir şekilde toplumla paylaşmamız; hekimlerin yaşadığı şiddete ve mobbinge karşı sesimizi yükseltmemiz; hekimlerin emeğini ve sözünü meydanlara taşıyarak insanca yaşama ve çalışma koşullarını savunmamız ve sağlıkta yaratılan çöküşü gün yüzüne çıkarmamızın da son dönem iktidarın bizleri hedef almasında asıl nedenlerden olduğunu, hem hekimler hem de kamuoyu açıkça görmektedir.
İnsanlığın bize emanet ettiği ve hekim-hasta ilişkisinin başlangıcı kabul edilen “güven”i savunabilmenin hekimlerin ve onların anayasal kurumu olan TTB’nin özerkliğine bağlı olduğunun bilincindeyiz. Dünya Tabipler Birliği Hekimlik Ahlakı Uluslararası Yasası da, “Hekim, hem hastaların, hem meslektaşların, hem de sağlık mesleğinin öteki çalışanlarının haklarına saygı gösterecek ve hastaların duyduğu güveni sarsmayacaktır” şeklinde bizlerin sorumluluğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Dünya Tabipler Birliği görevini “Birliğin işleri her zaman için açık sözlü tartışmalara olanak sağlayan, özgür, açık bir forum oluşturmak olmuştur. Bu tartışmalar klinik sorunlarda değil, tıp ahlakı, tıp eğitimi, tıbbi toplumsal olaylar ve genel olarak güncel tıp konuları gibi alanlarda yürütülmektedir” şeklinde belirtmektedir. Meslek özerkliğimizin yalnızca bizler için değil toplum sağlığı için de gerekliliği yukarıda bir kısmına değindiğimiz geçmişten bugüne kadarki birçok deneyimizle açıkça görülmektedir. Mevcut siyasi saldırılar altında biz hekimler ve odalarımıza “nasıl bir meslek örgütü istiyoruz?” sorusunu hep birlikte tartışmak ve önerler sunma sorumluluğu da düştüğünü düşünüyoruz.
“Nasıl Bir Meslek Örgütü İstiyoruz?” başlıklı görüşlerinizi aşağıdaki forma girdiğiniz takdirde Merkez Konsey’e sunulacaktır.