HALKLAR BARIŞIN BARİKATINI KURUYOR
milyon insanın öldüğü II. Dünya Savaşı’nın ardından Hitler ordularının
Polonya’yı işgal ederek savaşı başlattığı gün olan 1 Eylül, Dünya Barış
Günü olarak ilan edilmişti.
Bugün, o savaşın üzerinden neredeyse 70
yıl geçti. Biz dünya halkları, emekçiler olarak barış gününü kutlarken
dünyayı yöneten güçler savaştan, kan dökmekten, barbarlıktan vazgeçmedi.
Başta
bölgemiz olmak üzere tüm dünyada silahlar konuştukça kadınlar, gençler,
çocuklar ve yoksullar başta olmak üzere bütün insanlık ağır bedeller
ödüyor.
Emperyalizmin bölgemizdeki hegemonya projeleri insanlığın
üzerine çöküyor. Etnik ve dini farklılıkların, bir zenginlik değil bir
çatışma nedeni haline getirilmesi üzerine kurulu emperyalist hegemonya
projelerinin sonucu olarak, halkların bugünleri, gelecekleri ve bir
arada yaşama umutları yok ediliyor.
Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta,
Rojava’da, Şengal’de, tüm Ortadoğu’da insanlık kitlesel biçimlerde
katledilirken, bizlerin kanın kırmızısını gördüğü yerde, birileri
petrolün siyahını, doların yeşilini görüyor. Bölge halklarının insan
onuruna yakışır biçimde yaşatabilecek kaynaklar insanların kanını oluk
oluk akıtmak için harcanıyor.
Emperyalist güç odaklarının emellerini
hayata geçirmek için kullandıkları işbirlikçileri, kukla çeteleri, önce
Suriye’de, sonra Irak ve Rojava’da ve en son Şengal’de eşit, özgür ve
kardeşçe bir geleceğin önüne savaştan kalın bir duvar örmeyi hedefliyor.
Ezidilerin kutsal topraklarında, Şengal’de kanlı katliamlar, özellikle
de kadın kırımı yapılıyor. IŞİD çetesi tarafından “savaş ganimeti”
olarak görülen kadınlar, Ortaçağ gericiliği ve zulmü ile karşı karşıya
kalıyor. Şiddetin en ağır biçimlerine maruz kalıyor, pazarlarda satılan
kölelere dönüştürülüyor. Yerinden yurdundan edilerek göçe zorlanan yüz
binler adeta soykırımla yok edilmek isteniyor.
Bugün ülkemizi yöneten
AKP iktidarı ise tercihini savaştan, çatışma dan yana koymaya devam
ediyor. Akan gözyaşı ve kana rağmen, Türkiye’de ve Ortadoğu’da
ırkçı/ayrımcı/tekçi/mezhepçi bir siyasette ısrar ediyor. Halkları
birbirine düşman eden, en azından birbirinden uzaklaştıran bu siyaset
ile seçim kazanmak, iktidar için akan kandan, ölen insanlıktan önemli
görülüyor. AKP iktidarı, Kürt Sorununda özellikle son dönmede çözüm,
barış ve müzakere sürecine ilişkin yoğun mesaj ve temennilere rağmen
çatışmacı dilini, barış karşıtı tutumunu sürdürüyor. Sorunu diyalog ve
sağduyu ile çözmek yerine “terör ve güvenlik” eksenindeki yaklaşımında
inat ediyor olduğu gibi, sürecin dinamitlenmesine yol açabilecek
provokasyonların altına imza atmaktan geri durmuyor.
Ülkedeki siyasi
gelişmeler de barış için daha fazla mücadele etmemiz gerektiğine işaret
ediyor: IŞİD adı verilen kanlı çeteyi “hoşnutsuzluktan kaynaklanan
reaksiyon” olarak adlandıran Dışişleri Bakanı bu ülkenin Başbakan’ı
oluyor. Ne var ki “Tecavüz, çocuk istismarı, kadınların
köleleştirilmesi, kesilen kelleler”, Türkiye’yi yönetenlerce uzun süre
desteklendiği ortada olan bu çetenin hoşnutsuzluğunu bir türlü
gidermiyor. 15 yaşındaki Berkin Elvan’ı öldürüp “terörist” ilan edenler,
konsolosluk çalışanlarını rehin almasına rağmen bu barbarlara bir kere
bile hak ettiği sıfatla hitap edemiyor.
Filistin’de, Gazze’de her gün
insanlık ölürken Türkiye’nin İsrail ile askeri/siyasi/ticari
ilişkilerine bile son verilmiyor. Aksine son yıllarda Türkiye, askeri
malzeme de dahil olmak üzere İsrail’in en önemli ticari partnerlerinden
biri haline gelmiştir. Gazzeli çocukların üzerine atılan her İsrail
bombasında bu topraklardan bir kuruş katkının olmasını önlemek,
anlaşılan o dur ki bu hükümetin harcı değildir. İsrail’den hesap sormak,
yüreği Ortadoğu halkları ile atan biz işçilerin, emekçilerin, zalim ile
akçeli işleri olmayanların görevidir.
Bizler hiçbir zaman, hiçbir
yerde katledilenin kimliğine, inancına, diline, milliyetine, derisinin
rengine bakmayanlar olarak bu barbarlığa meydan okuyoruz.
Bizim için
Filistin Rojava’dır. Rojava Gazze’dir. Gazze Şengal’dir. Hepsinin acısı
topraklarından sürülüp gelen Ezidilerin, Türkmenlerin, Arapların,
Alevilerin, Şiilerin, Hıristiyanların gözlerindeki acıdır. O acıya
pasaport soranlar bizden değildir!
Çünkü biz öldürülenleriz, sürgün
edilenleriz, işkenceden geçirilenleriz, tecavüz edilenleriz. Çünkü biz
savaşlarda bedel ödeyenleriz. Biz Ortadoğu’nun yoksul, emekçi halkları
olarak ırkçı/mezhepçi savaşlarda ölüme yazgılı olmadığımızı, savaşlarda
bedel ödeyenler olarak halkların kardeşçe yaşayacağı, geleceğini
özgürce belirleyeceği bir ülke, bir coğrafya, hatta bir dünya
yaratabileceğimizi biliyoruz.
Biz işçiler, biz emekçiler, biz bu
coğrafyada yakıp yıkılan tüm değerleri yaratırken savaşta ve barışta
ölenler/öldürülenler olarak, iktidardan ve sermayeden barış, özgürlük,
eşitlik beklenmeyeceğinin farkındayız.
Tüm halkların eşit, özgür, insanca ve kardeşçe yaşayacağı bir dünyayı kendi ellerimizle kuracağız!
DİSK-KESK-TMMOB
ve TTB Bursa bileşenleri olarak 1 Eylül Dünya Barış gününde barışı da,
özgürlükleri de, haklarımızı da söke söke almak için ülkenin dört bir
yanında düzenlenecek mitinglerde, yürüyüşlerde buluşacağız. Yurdun her
yerinde savaşa karşı barışın barikatını kuracağız!
Gelin insanlık büyük bir sınavdan geçerken barış için, kardeşlik için, özgürlük için, eşitlik için ele ele verelim!
DİSK- KESK- TMMOB- TTB Bursa Bileşenleri
01.09.2014